“Yitik derviş, yokluk yolcusu, demişti davet mektubunda Şeyh Hamid. Şimdi ben, yokluk yoluna düşecektim. Yolun sonunda aşkın sırlı hikâyesini kayda geçirecek ve kıyamete dek yaşatacaktım.”
Gecenin orta yerine döküldü cümle. Kimden geldiği bulunamadı sözlerin. Söyleyeni belirsiz, manası dipsiz yanık sözler kaldı geriye: “Kelimeler ağıt olur, gecenin karasını akıtır harflerinde. Karanlığı kadar yalnızdır gece, yazıldığı kadar hüzünlü her bir hece. Bulutlar göğün göğsüne sığınıyor. Ve hicret ediyor zaman. Sahipsiz kelimeler düşer yitik dervişin nasibine. Binbir kor da harfler ekler cümlesine. Hüzün yağmurları dolar gözlerine. Hiç söylenmemiş besteyi duyumsar hiç anlatılmamış sevda hikâyesinde… Hiçliğe fısıldar! Hiçliğe kederini… Ve dilinde yâr, yüreğinde kor olanlar üfler aşkın nefesini…”